Koblenz – Köln – Frankfurt

2019, iş yoğunluğu nedeniyle nefes almaya zor zaman ayırdığım bir yıldı. Ağustos’ta, Kurban Bayramı’nın getirdiği dört günlük tatil fırsatını yakalayınca kısa ama anlamlı bir kaçamak planladım. Samsun’dan İstanbul’a, oradan da Frankfurt’a uçtum. Pasaport kontrolünde neden geldiniz sorusuna doğduğum şehri görmek için deyince pasaport polisi bir anca ciddileşti. “Koblenz’de hâlâ akrabalarınız var mı?” “nerede kalacaksınız” “ne zaman döneceksiniz” diye sormaya başladı. Ben doğduğum şehri ziyaret etmekten sözetmek işimi kolaylaştırır diye düşünürken polis “akrabalarının yanına iltica etmeye çalışan kaçak muameelesi” yapmıştı. Neyse ki Türklere pasaport kontrolünde bu şekilde davranıldığını bildiğimden, seyahat planı, otel rezervasyonları, kiralık araba ve dönüş biletinden oluşan bir dosya hazırlamıştım. Polise dosyanı verdim, şöyle bir baktı ve “ülkeye hoşgeldiniz” dedi.

Frankfurt Havalimanı’nda ayırttığım Golf’ü almaya gittiğimde “Golf kalmadı BMW versek olur mu” dediler 🙂 Direksiyonu Koblenz’e çevirdim.

Koblenz, doğduğum şehir. 3 yaşında ayrılmışız. 41 yıl sonra şehre yeniden ayak bastığımda, hep inandığım beni “destekleyen güç” yine yüzüme güldü. Babamdan yıllarca dinlediğim ama tarihine bile bakmadığım meşhur “Rhein in Flammen” festivali tam da o geceye denk gelmişti. Ren Nehri’nin kıyısı insanlarla doluydu, Deutsche Eck’ten şehir kulübüne kadar Ren kenarında 3 büyük sahne kurulmuştu. Bira su gibi içiliyor ve Alman çalışma disiplini yerini eğlencenin tadını çıkarmaya bırakıyordu. Saat gece yarısına geldiğindeyse gökyüzü ise havai fişeklerle dans ediyordu. O an sanki şehir, yıllar sonra beni böyle karşılamak istemiş gibiydi. Ne planımda vardı, ne de hayalimde. Hayatımın her döneminde arkamda olup beni destekleyen o güç yine yapmıştı güzelliğini…

Geceyi Sayn’da kilisenin yanında tarihi bir binadan dönüştürülmüş otelde geçirdim. Rezervasyonu booking.com’dan yapmıştım. Otelden gelen mesajda “gelirken telefon edin” yazıyordu. Sebebini otele gittiğimde anladım. Otelin kapısı kapalıydı. Telefon ettim, otel sahibi birkaç dakika içinde geldi. Meğer kasabada bir de kafeleri varmış. Otel sahibi, oda anahtarlarının otelin dış kapısını da açtığını anlattı. Otelin girişinde cam kapaklı iki büyük buzdolabında çeşitli içecekler ve yanında da bir masa üzerinde defter vardı. Otel sahibi bakışımdan anlamış olacak ki “buradan istediğinizi alabilirsiniz, deftere ne aldığınızı ve oda numaranızı yazmanız yeterli” dedi. Bir kez daha güvene dayalı başka bir dünyanın var olduğunu anlamış oldum.

Ertesi sabah otelin kafesinden mükemmel bir kahvaltı ikramından sonra orman içinden geçen köy yollarını kullanarak Köln’e doğru yol aldım.

Köln’e vardığımda üstü açık sarı bir tur otobüsünün peşine takıldım. Sayesinde katedralin sokağına ulaştım. Katedral büyüleyiciydi. Her köşesi, her duvarı binlerce sanat eseriyle bezenmişti. Yola çıktığımda hangi günde olduğumu bile bilmezken katedralde pazar ayinine denk gelmiştim. Beni desteklediğine inandığım o güç yine göz kırpıyordu.

Sonra Paris’e sürdüm. Tatil kısa, yol uzun, kalp heyecanlıydı. (Seyahatin devamı için tıklayın)


🗺️ Konum:




📸 Fotoğraf Galerisi:


📅 Ziyaret Tarihi: Ağustos 2019


🚌 Konaklama: Gästehaus der Abtei Sayn


🏷️ Etiketler: Köln, Cologne, Köln Katedrali, Cologne Cathedral, Frankfurt, Frankfurt Airport, Frankfurt Havaalanı, Koblenz, Rhine in Flames, Ren’de Alevler Festivali, Rhine River, Ren Nehri, Almanya Seyahati, Germany Travel, Travel Germany, Almanya Gezisi, Köln Seyahati, Cologne Trip, Frankfurt Gezisi, Frankfurt Trip, Koblenz Seyahati, Koblenz Trip, Avrupa Seyahati, Europe Travel, German Cities, Alman Şehirleri, Cultural Travel, Kültürel Seyahat, City Trip, Şehir Gezisi, Historic Germany, Tarihi Almanya